'Fransa'da İslam'

Fransa’nın Başkan Adaylarının İslam Düşmanlığını Kınamaya Cesaretleri Yok

2015’te terör saldırılarıyla sarsılan Fransa şoku üzerinden atmaya çalışırken İslam düşmanı yaklaşımlar daha da artıyor. 2017’deki başkanlık seçimlerinin bu atmosferden olumsuz etkileneceği yapılan değerlendirmeler arasında.

Fransa ilki Ocak, ikincisi Kasım 2015’te olmak üzere on ay içerisinde iki saldırıya maruz kaldı. Saldırılarda hayatını kaybedenlerin sayısı açısından bu saldırılar 11 Eylül olmaktan uzak olsalar da sembolik açıdan ve saldırı sonrası yaşanan şok itibariyle benzerlikler söz konusu. Fransa hâlâ ciddi bir şaşkınlık içerisinde. Terör saldırılarının verdiği tali zararların bir tanesi de ülkede bir arada yaşama isteğini olumsuz etkilemesi.

Şu sıralar İslam’ın ya da Müslümanların Fransız toplumundaki konumu Fransız siyasetinde en çok tartışılan konular arasında. Bu tartışmadan aşırı sağ faydalanmış gözüküyor zira aşırı sağcı parti Ulusal Cephe’nin Fransa’da farklı fikir ve değerlerin çarpışma sahasından zaferle çıktığına dair belirtiler var. Ulusal Cephe’nin lideri Marine Le Pen yakın zaman önce şöyle söyledi: “Başbakan Manuel Valls İslam hakkında konuşurken aslında ben konuşuyormuşum gibi hissediyorum.” Siyasi tarafı bir yana bu ifade Fransa’da şu anda hâkim olan atmosfer hakkında korkunç bir özet sunuyor.

Fransa’da Müslüman cemaatler hakkında türlü tartışmaların manşetten verilmediği tek bir hafta bile yok. Bunlardan sonuncusu H&M ya da Uniqlo gibi markaların başlattığı İslam modası trendiyle ilgili. Aile Bakanı Laurence Rossignol tartışmayı ateşleyen ilk kişi oldu. Kendisine başörtülü kadınlarla ilgili yöneltilen soruya Rossignol şöyle cevap verdi: “Nasıl ki ABD’de kölelik yanlısı zenciler varsa elbette bunu seçen bazı kadınlar da var. (…) Ancak zannediyorum bu kadınların çoğu siyasal İslam aktivistleri.”

Rossignol elbette “zenci” kelimesini kullandığı için eleştirildi ancak İslami tesettür ve kölelik arasında yaptığı kıyaslamaya dair hiç kimse tek laf etmedi. Fransa’da İslamofobi karşıtı Komisyonun (CCIF) sözcüsü olan ve Perspektif dergisine konuşan Yasser Louati şaşkınlığını gizleyemiyor. “Hiç kimse Rossignol’un ifadelerini kınamadı. Hatta tıpatıp aynı sözleri, karşısında kendilerini savunma hakkı tanınmayan tesettürlü kadınlar varken onları işaret ederek pek çok televizyon programında bile söyledi.” diyen Louati hükûmetin de bu sözleri kınamadığını belirtiyor: “Bu öyle alelade bir mesele değil. Hükûmet bu konuda bir şey yapmak istemediği için harekete geçmeyi planlıyoruz. Hâlihazırda 300 Müslüman tesettürlü kadın aleni hakaret ve ırkçı karalamalarından dolayı Bakan Rossignol üzerinde yaptırım uygulanması için baskı oluşturmak istiyor. Müslümanlar bu tarz tartışmalardan bıkmış durumda. Artık Müslümanlara hakaret kelimenin tam anlamıyla olağan bir durum hâlini aldı. Kadınları, filozofları, dernekleriyle her daim hedef gösteriliyorlar.”

Kısa süre sonra sekülerlikle ilgili bir konferansta konuşan Manuel Valls öncelikli meselesinin artık işsizlik ve ekonomi değil, kimlik savaşı olacağını söyledi. Kimlik meselesini toplumsal meselelerinin önüne koyan Başbakan siyasi programı bütünüyle Fransız kimlik sorunu üzerine dayanan Ulusal Cephe’nin yöntemlerini kullanıyor. Yakın zamanlarda işçi haklarına ilişkin Çalışma Bakanı Myriam El-Khomry’nin önerilerine karşı oluşan toplumsal ayaklanma ortasında kalan Valls, 15 Mart 2004 kanunu ile birlikte ilk ve orta dereceli okullarda uygulanmakta olan İslami tesettür yasağının Fransa üniversitelerinde de uygulanması fikrini öne sürdü. Bu kanun üniversitelerin bağımsızlığı temel ilkesine karşı olması sebebiyle uygulanamayacağı için Valls hayli müteessir.

Müslümanlar İçin Olağanüstü Hâl

Yasser Louati Fransa’da uzatılan olağanüstü hâli “ciddi bir takıntı” olarak tanımlayarak eleştiriyor. CCIF 13 Kasım’da yaşanan saldırıların ardından oylanan ve önce üç aylık, sonra da mayısa kadar uzatılan olağanüstü hâlin suiistimal edilişine tanık olanlar arasında. Perspektif’e yaptığı açıklamada, “Keyfilik, vahşet ve aşağılama polis aramalarında karşılaşılan sıradan yöntemler.” diyor Yasser Laouti. Polis güçlerince gerçekleştirilen birçok suistimal rapor edilmiş, bu durum CCIF’i kurbanlara (mülkiyete verilen zararlar, kadına taciz vakası, hakaret, polis şiddetine uğrayanlar, asılsız ihbar üzerine yapılan ev aramalarına maruz kalanlar) daha iyi yardımda bulunmak amacıyla hukuk departmanında güçlendirmelere gitmiş. Fransa’da faaliyet gösteren İnsan Hakları Ligi olağanüstü hâlin gidişatıyla ilgili kaygılarını alenen ifade etti ve bu uygulamanın ne kadar yararsız olduğuna dikkat çekti. Olağanüstü hâli gözlemleyen komisyona göre saldırılardan bu yana gerçekleştirilen 3.544 polis aramasının şubat ayının sonundan beri yalnızca yüzde 17’si kanuni zemine taşındı. Bunların çoğu da silah düzenlemesi ve narkotik kanununa uyulmamasıyla alakalıydı.

Aynı zamanda İslam karşıtı eylemler 2015 yılı boyunca artış gösterdi. Irkçılık ve Antisemitizm Karşıtı Delegasyona (Dilcra) göre Müslümanlara karşı gerçekleştirilen saldırıların sayısı tehdit (+%291) veya fiziki saldırı (+%125) şeklinde, bir yılda (2014-2015 arasında +%223) net bir biçimde artış gösterdi. Yalnızca 13 Kasım ve Aralık 2015’in sonu arasında CCIF 222 İslam karşıtı eylemi kayıt altına aldı.

Siyasi Tutarsızlık

Ocak ve kasım saldırıları Fransa siyasi arenasında hızlı kaymalara da neden oldu. Saldırıların ardından François Hollande milletvekili ve senatörlerin huzurunda Versay Antlaşması’na gönderme yapan bir konuşma yaptı. Fransız Anayasası’na vatandaşlıktan çıkarma ve olağanüstü hâlin eklenmesi önerisinde bulundu. Bazıları vatandaşlık hakkını kaybetme durumunun Fransız-Faslı, Fransız-Cezayirli gibi yalnızca çift vatandaşlığı bulunanlara uygulanabileceğini düşünerek endişeye kapıldı. Dahası bu hamle Aralık 2015’in başlarında yapılan yerel seçimlerden üç hafta önce, Ulusal Cephe’ye oy vermeye meyilli bir seçmen kitlesine doğru yapılmış bir jest olarak yorumlandı.

Ulusal Cephe Fransa’nın kenar mahallelerinde, “Elbette Müslüman, ama önce Fransız.” sloganıyla bir kampanya başlatmıştı. Aynı dönemlerde oldukça kozmopolit olan Seine-Saint-Denis’in önde gelen adaylarından Jordan Bardella ise bir röportajda partisinin en kötü nama sahip yerlerin çoğunda popüler olduğunu ve bazı Fransız Müslümanların artık Ulusal Cephe’ye oy verdiğini iddia ediyordu.

2017 Başkanlık Seçimlerinde bu Fransız Müslümanların kime oy vereceği merakla bekleniyor. 2012’de ilk turda %59, ikinci turda ise %93 ile François Hollande’ye oy verilse de aynı senaryo tekrar gerçekleşmeyecek gibi. Çünkü Hollande vatandaşlıktan çıkartmaları anayasaya geçiremese bile olağanüstü hâl ve diğer pek çok açıklaması ile çok sayıda insanı kendisinden soğuttu. Dahası Arap dünyası uzmanı olan Mansouria Mokhefi’ye göre “Hollande’nin savaşçı tutumu ve eşcinsel evlilik yanlısı kanun bu muhafazakâr ve uluslararası meseleleri takip eden kesimi kendisinden tümüyle uzaklaştırdı.”

Yasser Louati’ye göre şu anda adayların hiçbirisi Müslüman seçmene hitap etmiyor. “Hâlihazırda yarışta olanların hiçbirisi de İslam karşıtlığını kınama ya da en azından kendini buna kaptırmama ahlaki veya siyasi cesaretine sahip değil. Pek çok Müslüman için bu ya boş oy veya oy vermemek demek.” diyor. 2017 seçimleri için Müslüman seçmenin gücüne vurgu yapan Louati’ye göre yerelde Müslüman seçmenin gücü yadsınamaz: “Müslümanlar kendi kendilerinin sözcüleri. Fakat çok uzun zaman önce katılımımızı artırarak daha güçlü bir mevcudiyet ortaya koymalıydık.”

Fotoğraf: ©Flickr.com/blandinelc

Hassina Mechaï

Cezayir kökenli Fransız gazeteci Mechaï, hukuk yüksek lisansı yapmış ve uluslararası ilişkiler ile Afrika ve Orta Doğu ilişkileri konusunda uzmanlaşmıştır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler