"Avrupa'da Türkçe"

“Allahın Seversen Türkçe Gonuşma”

CDU’lu Tüketiciyi Koruma Bakanı Peter Hauk’un (CDU) sosyal medyada Almanca konuşulması talebi tepkiyle karşılandı. Türkiye kökenliler için anadilin korunması bugün her şeyden fazla önem arz ediyor.

Başlıktaki cümle İranlı bir din adamına ait. İran’da ülke nüfusunun neredeyse yarısını oluşturan Türklere televizyonda şöyle sesleniyor bu din adamı: “Allahın seversen Türkçe gonuşma!” İstenen bu grubun Farsça konuşup, ana dillerini unutması. Oysa dilini unutan bir millet geçmişini de unutur. Dilini unutanlar gelecekte artık ne kendileri, ne de asimile oldukları millet olabilirler.

Bunun en basit kanıtını görmek için Tataristan Cumhuriyeti’nde yaşananları hatırlamak yeterli. 1553 yılında ana dil olarak Türkçe konuşan Kazan Hanlığını Ruslar işgal edip baş üstünde baş, taş üstünde taş koymadılar. Bununla yetinmeyip halkı dinini değiştirmeye zorladılar. Öyle ki zorunlu tapındırmalardan korunmak için Tatar Türkleri Sibirya’ya kadar göçtü. Bugün Sibirya’daki köylerin bir kısmı Kazan hanlığından kaçan Tatarlardır.

1991 yılında Sovyetlerin dağılmasıyla diğer cumhuriyetler gibi Tatarlar da bağımsızlıklarını ilan ettiler. Şehirdeki tabelaları Türkçe ve Rusça yazmaya başladılar.

Şehrin girişine “Hoşh gelipsız” levhaları koydular ve en önemli adım ana dillerinde Türkçe televizyon kurmak oldu. Fakat esas zorluk da burada başladı. Tatarlar ana dillerini unutmuştu. Bununla birlikte Rusça konuştukları hâlde Rusların gözünde yine de “Tatar” idiler. Dillerini öğrenmek için Özbekistan, Kazakistan ve kendi köylerinde yaşayan ana lehçelerini unutmayan köylüleri yardıma çağırdılar. Bunların verdiği kelimeler ve cümlelerle yüzlerce yıldır konuştukları dillerini yeniden öğrenmeye başladılar. Aradan 20 yıldan fazla zaman geçtiği hâlde halkın büyük bölümü ana dilini hâlâ çok iyi bilmiyor, hatta aralarında hiç bilmeyenler var. Rusya yönetiminin açıklamalarına göre ülkede 100 civarında lehçe ve dil kayboldu.

Göçün Sürekliliği ve Dil Sorunu

Buradan isterseniz Çin’e gidelim: Çin’de resmî olarak 55 millet yaşıyor, fakat bu milletlerin adı bir tek özel kutlamalarda giydikleri millî kıyafetlerle anılıyor. Peki, Doğu Türkistan bölgesinde dil durumu nedir? Bölgede günümüzde iki alfabe kullanılıyor. Birincisi Han denen Çinli kalabalık nüfusun alfabesi, diğerleri modern Arapçadan uygulanan Uygur alfabesi. Uygurların ve diğer Türk azınlıkların en büyük sorunu 1980 yılından sonra uygulanan doğum kontrolü. 2 çocuktan fazla çocuk yapanların çocukları kayıt dışı kalıyor ve okula gidemiyorlar. Bunlar Han dilini okuyup yazamıyorlar. Okula gidebilenler ise bu dili çok zayıf olsa da öğreniyor. Diğer milletler asimile oldu, dillerini unuttu, ama yine de Hanlar gibi olamadılar.

Geçtiğimiz Ağustos ayında Almanya’da Hristiyan demokrat CDU’lu Tüketiciyi Koruma Bakanı Peter Hauk göçmenlerin Facebook ve diğer sosyal medya platformlarında ana dilleri yerine Almanca yazmalarını istedi. Bunu talep etmek kendisine göre doğru olsa da uluslararası sözleşmelerde farklı bir yaklaşım söz konusu. Örneğin Birleşmiş Milletlerin Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesinin 29. Maddesine göre taraf devletler çocukların eğitiminin; çocuğun ana-babasına, kültürel kimliğine, kendi dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı ya da geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesine dikkat edilerek gerçekleştirilmesini garanti ediyorlar.

Almanya’da göçmenlerin dil sorununun nedenleri oldukça farklı. Bu nedenlerin başında göçün durağan değil, devam eden bir süreç olması yer alıyor. Almanya’ya göç tamamlanmış bir süreç olsaydı belki herkes aynı derecede Almanca konuşuyor olabilirdi. Oysa 55 yıldır Almanya göç alan bir ülke. İlk neslin dil öğrenme zorlukları ikinci ve üçüncü nesilde yavaşça aşılmış olsa da dil sorunu ülkeye yeni göç edenlerde yeniden canlanıyor.

Dil sorununu çözmek isteyen Almanya’nın Almancayı teşvik etmesi anlamlı. Fakat sosyal medya gibi ulusal sınırların olmadığı bir platformda “Almanca zorunluluğu” talebi oldukça anlamsız.

Ana Dil İkinci Dilin Anahtarı

2011 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Almanya’da yaşayan Türklerin çok iyi Almanca öğrenmeleri gerektiğini dile getirmiş, bu konuda açık çağrı yapmıştı. Zira Türkiye kökenlilerin Almancaya vukufiyetleri sosyoekonomik olarak da iyi bir konumda olmalarının anahtarı. Gül söylemeden de bugün, 55 yıl önce Almanya’ya misafir işçi olarak gelenler birçok iş dalı, siyaset ve sivil toplum kuruluşunda yer edinmiş durumda.

Almanya’da yaşayan Türklerin sadece sosyal medyada değil, sokakta ve evde de Almanca konuşmaları gerektiğini 2014 yılının sonlarında CSU talep etmiş ve alay konusu olmuştu. Nitekim siyasetçilerin her talebi yerine getirilirse bir süre sonra insanların evlerindeki halıların CSU’nun parti rengi olan mavi-beyaz olması gibi absürt talepler de dile getirilmeye başlanabilir.

Kişi dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın ana dili mühimdir. Zira ana dil ikinci bir dilin de anahtarıdır. Henüz kundakta ana dilini duymaya başlayan bir çocuğun kimliği de şekillenir. Kendi kimliğini öğrenen, diğer dilleri ve kültürleri de öğrenmeye merak salar. Ana dilin yanı sıra Almancayı iyi öğrenen çocuklarda diğer dilleri de öğrenme merakı başlar. Böylece çokdilliliğe doğru bir kapı açılır.

Endülüs 800 yıl İslam’ın güney yıldızı olarak parladıktan sonra Gırnata Sultanlığı Müslümanların birbirleri içinde ayrıma düşmesinden sonra İspanyollara savaşsız teslim edildi. Hristiyanlar önceden bazı hakları garanti etmelerine rağmen sözlerinde durmadılar. Şu emri verdiler: “İsteyen Hristiyan olarak kalır, istemeyen taşınabilir bütün mallarını alır gider.”

Halkın bir kısmı kaldı, bir kısmını Türk denizcileri Fas’ın Fez şehrine taşıdılar. “Hristiyan olacağız.” diyenler kalpten Hristiyan olmadılar. Eski Müslümanların dinini değiştirip değiştirmediğini anlamak için komşuları casusluk yapıyordu. Kim ramazan ayında yiyip içiyor, kim gizli ibadetlerini devam ettiriyor. Hakkında şüphe bulunanlar engizisyon mahkemelerine çıkartılıp en ağır işkencelerde öldürüldü, fakat insanlar gizli bile olsa inançlarından vazgeçmediler. Bugün bile Granada’da küçük bir Müslüman cemaat var. Bunlar sonradan Kuzey Afrika’dan göçenler değil eski Endülüs halkıdır. Tarihçiler Endülüs Müslümanlarının neden din değiştirmediğini çözemediler. Bu sorunun cevabını Son Endülüs Sultanı halk sürülmeden yazdığı günlüklerde vermiş. Diyor ki, “Bizim insanlarımız şartlar ne olursa olsun din değiştirmiyor. Bunun sebebi çocuklarımızın ana kucağında ana dilde dualar ve ninnilerle büyümesi.” Demek ki dil sırf konuşma aracı değil, aynı zamanda ana dilde o halk kesiminin dinî inançlarına bakan güçlü bir yön de var.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler