"İslamofobi"

İslam’ın Medyadaki Temsili: “My Week As A Muslim”

İngiltere’de son aylarda Müslümanlarla ilgili yayınlanan iki program, İslam’ın medyadaki temsiliyle ilgili ipuçları sunuyor.

Bundan on yıl önce, Büyük Londra İdaresi adına İngiltere’nin ulusal gazetelerinde Müslümanların ve İslam’ın temsil ediliş biçimine dair bazı araştırmalar yaptım. Londra İdaresi’nin bu araştırmayı isteme nedeni, idarenin, 7 Temmuz 2005’te Londra’daki toplu taşıma terör saldırılarının ardından, Müslümanlara ve İslam’a dair haberlerin fazlasıyla olumsuz ve ön yargılı bir hâl alması ve bu durumun başkentteki toplumsal ilişkiye zarar verme noktasına gelmesiydi.

Araştırma sonuçlarına göre, İngiltere’nin ulusal gazetelerinde yer alan İslam’a dair haberlerin yüzde 90’ından fazlası olumsuz içerikteydi. Bu haberler özellikle şiddet, tehdit ve terörizm üzerine yoğunlaşmaktaydı. Bu durumun getirdiği sıkıntıların neler olduğunu, o zamanlar İngiltere İslam Cemiyeti tarafından yaptırılan bir anketin bulgularında daha net görebiliriz. Bu anket, İngiliz kamuoyunun yüzde 74’ünün “İslam hakkında hiçbir şey bilmediğini”, ancak aynı kamuoyunun yüzde 64’ünün “İslam’a dair bildikleri ne varsa bunu medyadan öğrendiğini” ortaya koyuyordu.

İki araştırma sonucu da günümüz için biraz eski olmasına rağmen İngiliz medyasında Müslümanların ve İslam’ın temsil ediliş şekli, hâlâ on yıl önce olduğu gibi tartışmalı bir konu. Bu durum, bu yıl Birleşik Krallık’ta yayımlanan, Müslümanlar ve İslam’ı konu edinen iki büyük televizyon programına gelen tepkilerden de anlaşılabiliyor.

“The State” ve “My Week As A Muslim”

İlk yapım, dört bölümlük yeni drama dizisi “The State”. BAFTA ödüllü Peter Kosminsky tarafından senaryosu yazılan dizi, iki erkek iki kadın dört İngiliz’in Daeş’e katılmaya karar verip Suriye’ye gidişini anlatıyor. İkinci yapım ise, “My Week as a Muslim” (Müslüman olarak geçirdiğim bir hafta) adlı belgesel. İzleyicilere, İngiltere’deki Müslümanların gündelik hayatına dair samimi bir bakış açısı sunmaya çalışan belgesel, beyaz bir İngiliz kadın olan Katie’ye odaklanıyor: Makyaj ve protez yardımı ile Pakistanlı imajı verilen Katie, Manchester Müslüman cemaatinin içinde bir hafta geçiriyor.

Her iki yapım da İngiltere’nin ulusal kablosuz kanallarından Channel 4’te gösterildi. “The State”, rahatsız edici olduğu kadar da ilgi uyandırıcıydı. Bana göre en zorlayıcı, fakat ilginç olan kısım üçüncü bölümdü. Bu bölümde kendilerine, henüz ergenliğe girmemiş kızlarla cinsel ilişkiye girmekte beis olmadığı söylenen bir grup erkek, köle olarak kadın satın alırken görülüyor. Burada bazı erkeklerin kendi ideolojik yorumları çerçevesinde “tecavüz”ü meşrulaştırma çabalarını izlemek hiç de kolay değil. Kosminsky ve yapım ekibinin yaklaşık 18 aylık bir araştırma sonunda yazdığı dizinin ortaya koyduğu resim oldukça gerçekçi; ayrıca günümüzde Daeş yönetimi altında hayatın nasıl olabileceği konusunda gerçeğe çok yakın bir senaryo.

Buna rağmen dizi, İngiltere’de yazılı basının şiddetli saldırılarına maruz kaldı. Bunların arasında en belirgin olanı Daily Mail’di. Gazete, dizinin 1930’lardaki Nazilerin propaganda filmlerine benzer bir propaganda aracı olduğunu iddia ediyordu. Dizide cihadın cazip gösterildiğini iddia eden gazete, dizinin Daeş’in “çok havalı bir topluluk” olduğu imajı çizdiğini öne sürüyordu. Aynı şekilde dizi, Daeş’e katılmak için gelen dört İngiliz’i çok zeki ve bilgili olarak yansıttığı için de eleştirildi. Dizide erkekler sessiz ve mülayim, kadınlarsa güçlü rollerdeydi. Bunun neden imkânsız olması gerektiği çok da anlaşılır değil. Yola çıkıp Daeş’e katılan herkesi yanlış bilgilendirilmiş olarak yaftalayıp görmezden gelmek bizim için her ne kadar kolay olsa da işin gerçeği muhtemelen öyle değil. Hatta dizi saçma bir şekilde, aktörlerin çok yakışıklı ve çekici olması sebebiyle de eleştirildi. Daeş’e katılan kişilerin neden yalnızca çirkin ve itici kişiler oldukları düşünülüyor, orası da belirsiz.

“Beyaz Kadın”ın Makyajla Esmerleşmesi

“My Week as a Muslim” yapımına yöneltilen eleştiri ise oldukça farklıydı. Gösteri, İngiliz Hava Kuvvetlerinde görev yapmış, daha önce Müslümanlardan korktuğunu itiraf eden beyaz bir İngiliz kadın olan Katie Freeman’ı merkez alıyor. Günümüz İngiltere’sinde Müslümanların yaşamının neye benzediğine dair bir fikir oluşturmak isteyen yapım ekibi, Freeman’ı tamamıyla Müslüman yaşamına sokuyor. Bir açıdan, Müslümanların gerçekten “normal” olduklarını halka göstermek için bu tür programlara ihtiyaç var. Fakat Freeman’ı bürüneceği kimlik için “esmerleştirmek” oldukça yanlış. Beyaz olmayan İngiliz Müslüman kadınların tecrübelerini anlamaya çalışmak yerine neden beyaz bir İngiliz kadının esmer bir Pakistanlı kadına dönüştürüldüğü anlaşılır değil.

Sorun da zaten “My Week as a Muslim” belgeselinin gerçekte neyle ilgili olduğunun tam olarak bilinmemesi. Belgeselin İngiliz Müslüman kadınların günlük yaşantılarında karşılaştıkları ayrımcılık, bağnazlık ve nefret söylemleriyle ilgili olduğu ifade edilebilir. Öte yandan perde gerisinde farklı planların olduğu da söylenebilir. Müslümanlardan korktuğunu itiraf eden Freeman’a odaklanan program, insanların neden Müslümanlardan korktuğunu da ön plana alıyor olabilir. Aynı şekilde Freeman’ın annesinin, kızını başörtülü gördüğünde ağlamaya başladığı sahne de ilginçtir. Kadın, başörtüsünden öyle korkuyor ki, kendi kızını başörtülü gördüğünde kızının -pek çok kişinin de düşündüğü gibi- Müslümanların ve İslam’ın İngiltere’ye, İngiliz değerlerine ve yaşam şekline oluşturduğu tehdidi somut ve en gerçek hâliyle eve getirmiş olduğunu sanıyordu. Freeman’ın farklılıklarla başa çıkmayı kastederek, “Bu, benim tek öğrenebilme yolum” sözüyle biten belgesel, eğer tek öğrenme yolu gerçekten de buysa hepimize ciddi bir tokat indiriyor demektir.

Mevcut Normlara Karşı Çıkmak

Müslümanların İngiliz medyasındaki rolü ve temsil ediliş biçimi yıllar öncesinde olduğu gibi günümüzde de tartışma konusu. Muhtemelen birçok İngiliz, Müslümanlar ve İslam hakkında bildiklerini medyadan öğreniyor. Freeman’ın annesinin, kızını başörtülü gördüğünde verdiği tepkiyi bir kenara koyarsak, İslam’a dair bilgilerini yalnızca medyadan edindiklerini söyleyenlerin günümüzdeki oranının, on yıl öncesinden daha düşük olduğunu düşünüyorum; belki de yanılıyorumdur.

Her iki yapım konusunda Channel 4 eleştirilerin odağında olsa da bu kanal İngiltere’de mevcut normlara karşı çıkmaya hazır ve istekli olan birkaç televizyon kanalından biri. Channel 4, başörtülü bir Müslüman kadının -Fatima Manji- haber bülteni sunmasına olanak tanıyan ilk kanal oldu. Manji’nin günümüzde iyi bir “Müslüman spiker” olarak değil de iyi bir “haber spikeri” olarak görülmesinin gecikmiş ama iyi bir karşı denge unsuru olduğunu da söylemeden geçmeyelim.

Chris Allen

Leichester Üniversitesi Kriminoloji Bölümü Nefret Araştırmaları Merkezi’nde öğretim üyesi olan Dr. Chris Allen İslamofobi ve İslamofobik nefret suçları konularında çalışmalar yürütmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler