"Avusturya"

Avusturya (De)Entegrasyon Yasası

Avusturya’da onaylanan Entegrasyon Yasası mültecilere yönelik ayrımcı maddeleri ve popülist siyasetin bir kazanımı olarak görülmesi nedeniyle eleştiri topluyor.

Avusturya’da SPÖ ve ÖVP’den oluşan koalisyon hükûmeti, Ocak 2017 tarihinde çalışma hukukundan afet yönetimine kadar uzanan farklı konuları kapsayan bir Çalışma Programı üzerinde anlaşmaya vardı. Diğer tartışmalarda olduğu gibi bu tartışmada da medyanın odak noktasında “entegrasyon” konusu yer aldı. Bu paketin içerisinde yer alan Entegrasyon Yasası, toplumun geniş kesimlerinde gösterilen direniş sayesinde kısmen engellenebildi.

Sebastian Kurz (ÖVP) ve Yasadaki Rolü

Hükûmetin Çalışma Programı’nda “entegrasyon” başlığı altında insani ve hukuki açıdan son derece tartışmalı birçok husus yer alıyordu. Tabii ki bunlar sadece medyatik popülist tartışmalara hizmet ediyordu ve daha o zamandan başlamış olan ÖVP seçim programının bir parçasıydı. Fakat daha sonra anlaşıldığı üzere, bu oldukça olumsuz tartışmaya ÖVP’nin tüm üyeleri katılmamıştı. Reinhold Mitterlehner ÖVP Kulüp Başkanlığı görevinden istifa ettikten sonra bilhassa partisi içindeki “engelleyici güçler”den şikâyet etmişti. Federal Avusturya Başbakanı Christian Kern’in söylediklerine göre ÖVP’yi “yapıcı siyasetçiler” ve “popülist engelleyiciler” olarak ikiye ayırmak mümkündü. Sebastian Kurz’un anketlerdeki başarısı ise, popülistlere daha fazla karşı koyulamadığı gerçeğini ortaya koyuyordu. Sebastian Kurz ve “ekibi” suni tartışmalarla seçim anketlerini ÖVP lehine iyileştirmeyi başarmıştı. Fakat bununla birlikte Kurz’un muhalefetle ciddi sorunları da vardı. Muhalefet Kurz’u günü kurtaran bir “manşet siyasetçisi” olmakla suçluyordu.

Yani Kurz’un, popülist siyasetini reel politikaya dönüştürebileceği bir referansa ihtiyacı vardı. Entegrasyon Yasası ile bu fırsat elde edilmiş oldu. Burka, başörtüsü ve mülteciler hakkında bitmek tükenmek bilmeyen sözde tartışmaların artık bir sonuca varması gerekiyordu. Entegrasyon Yasası tüm bunların uygulamaya konulacağı yer olacaktı.

Peki hükûmetin Çalışma Programı’nda ne gibi talepler yer alıyordu ve bunlardan hangileri yasalaştırılabildi?
Öncelikle söz konusu bölümün başlığının “Güvenlik ve Entegrasyon” olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Entegrasyonun güvenlikle pek bir ilgisi olmaması bir yana, bu başlık Entegrasyon Yasası’nın içeriğinin hangi yöne doğru gittiğini de gösteriyor. Tehlike teşkil eden potansiyel suçlular için ayak kelepçesi, dış görünüşünden Müslüman olduğu anlaşılan kişilerin yargı ve yürütmede meslek yasağına tabi olması gibi konular Çalışma Programı’nda yer alsa da bunlar Entegrasyon Yasası kapsamına girmemiş ve bunların önüne geçilebilmiştir. Özellikle Viyana’da yaklaşık dört bin Müslüman tarafından, kadınların özgür iradesi adına gerçekleştirilen gösterinin bu anlamda önemli bir katkısı olduğu söylenebilir. Buna ek olarak, Avusturya İslam Cemaati’nin (IGGÖ) Müslüman kadınların örtünmesine ilişkin olarak yaptığı açıklamada başörtüsünü dinî inanç pratiğinin bir parçası olarak tanımlamış olması da etkili olmuştur. Bu tarz girişimler, sivil toplum ve dinî cemaatler tarafından gerçekleştirilen diğer etkinlikler ile “Müslümanların iç işlerine müdahale edilmesin” mesajı açıkça ortaya koyulmuştur.

Ancak kamusal alanda yüzü tamamen örten peçenin ceza kapsamına alınmasıyla ilgili değişiklikler yapılmıştır. Aynı şekilde Entegrasyon Bakanı Sebastian Kurz’un, iltica hakkı tanınan asgari gelir sahiplerinin kamu yararına ücretsiz olarak çalıştırılması talebi de kabul edilmiştir. SPÖ bu ücretsiz mecburi çalışmayı “belli bir süre ile sınırlı olan ve çalışma hayatına hazırlığın yapıldığı bir ön süreç” olarak tanımlasa da, bu düzenleme eşitlik hakkına ve dolayısıyla insan haklarına aykırıdır ve son derece ayrımcı bir uygulamadır.

Çağımızın Siyasi Toplumsal Tablosu

Obsesif bir medyatik tartışmanın yol açtığı toplum içindeki yapay kutuplaşma ve bölünme, Avrupa’yı tehlikeli bir sağcılığa kaydırıyor. Avusturya’daki suç oranları belirgin ölçüde azalmış olmasına rağmen insanların algıladığı subjektif güvenlik duygusu kayboluyor. Siyasi söylem, artık suni tartışmaların ve Müslümanlara yönelik dışlamaların baskın olduğu kronik bir kavga ortamına dönüştü. Sırasıyla Erdoğan, İslam, başörtüsü, burka, haşema, İslami çocuk yuvaları hakkında tartışıyor ve sonra yine başa dönüyoruz. İnsanların zihinlerindeki “kötü İslam” algısı sürekli canlı tutuluyor. İnsanlar sürekli kategorize ediliyor ve yapıcı argümanlar dikkate alınmıyor. Bu, her türlü sağduyudan tamamen uzak, salt duygulara dayalı ve anlamsız tartışmalar insanları kışkırtıyor.

İki İstifa, Bir Şans

Hem ÖVP Kulüp Başkanı Reinhold Mitterlehner, hem de Yeşiller Kulüp Başkanı Eva Glawisching geçen mayıs ayında tüm görevlerinden istifa etti. Her ikisi de medya ve siyasi zemindeki saldırganlığa işaret eden duygusal veda konuşmaları ile oldukça büyük yankı uyandırdı. Glawisching istifası sırasında şu açıklamayı yaptı: “Medya sektöründe (Avusturya) Cumhuriyeti(’ni) âdeta zehirleyen ve böylece toplumsal dayanışmamızı tehlikeye atan, başka fikirlere saygısı olmayan ve gazetecilik hassasiyetinden ve araştırmacılıktan yoksun münferit şahıslar ya da ciddi anlamda cinsiyet ayrımcılığı yapan maçolar mevcut!”

Bu açıklamanın ardından bakışlar bir anda bulvar gazetelerine, onların kışkırtmalarına ve bölücülüklerine yöneldi. Bunun ardından bu tür medya kuruluşlarının desteklenmesinin tartışıldığı birçok program yapıldı. Hatta burka tartışmalarının salt popülizm olduğu itiraf edildi ve çözüm arayışına bile girildi. O zamandan beri, mevcut olan kışkırtıcı gürültü büyük oranda azaldı ve böyle zamanlarda sağduyunun nasıl tekrar sağlanabileceği de görülmüş oldu. Federal Başbakan Kern, Avusturya İslam Cemaati’nin (IGGÖ) bir iftar davetine katıldı ve Müslümanları müttefik olarak tanımlayarak Müslümanlara yönelik şiddet eylemlerine göz yummayacağını vurguladı. Ayrıca Müslümanların ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmesine müsaade etmeyeceğinin de altını çizdi.

Kern, bundan 70 yıl öncesini hatırlatarak Avusturya’da “kelimelerin şiddetinden“ nasıl “eylemlerin şiddetinin” ortaya çıkabileceğini çok iyi bildiğine işaret etti. Müslümanlarla gerçekleştirilen bu dayanışma tüm toplum genelinde ilk defa belirgin bir şekilde fark edildi. Böylece parti başkanlarının istifaları son anda olumlu bir tartışmanın gerçekleştirilmesine de yardımcı oldu.

Müslümanların Siyasi Bilinci Uyandı

Medyada yankılanan kışkırtıcı seslerin azalmasıyla sadece çoğunluk toplumundaki olumlu eylemler ön plana çıkmadı. Bu olumlu tabloya terörü ve her türlü aşırıcılığı kınayan Avusturya’daki 300 imam da oldukça önemli bir katkı sağladı. Bu aksiyonla sağduyunun kısılmış sesinin nasıl yükseldiği ve bu nefret sarmalını kırmanın aslında ne kadar kolay olduğu fark edildi. Yayınlarında Müslümanları popülizmin bir aracı hâline getirmeye çalışan medya mensupları Müslümanlar tarafından topluca ve şiddetli bir şekilde boykot edildi. Bir anda farklı kesimlerden Müslümanlar birbirleri ile dayanışma içinde hareket etmeye ve aynı yöne doğru kürek çekmeye başladılar; Müslümanların içindeki popülistler bile geri adım atmak zorunda kaldı. Bir tartışma için sağcı demagog Hans Christian Strache’yi davet etmiş olan Servus TV, aldığı onlarca retten sonra son dakikada özel olarak uçakla Almanya’dan bir stüdyo konuğu getirtmek zorunda kaldı.

Avusturya’daki Müslümanlar olarak toplumdaki bu olumlu havayı korumak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Köprüler kurmak için güçlü eylemleri sadece planlamak ve uygulamak yeterli olmaz, bunların dışarıya uygun bir şekilde sunulması da gerekir. İçinde yaşadığımız toplum için gerçekleştirdiğimiz faydalı hizmetler büyük ölçüde gizli. Hayır çalışmaları, binlerce mülteciye yiyecek ve barınma olanakları sağlayışımız, camilerimizdeki imamlarımız ve çok sayıda gönüllü tarafından yürütülen ve gençlerimizi aşırı uçlardan koruyan çalışmalarımız… Ben çoğunluk toplumunun büyük bir kısmının bütün bunlardan haberinin dahi olmadığını düşünüyorum. Aynı zamanda, popülist tartışmaların sunağında kurban olarak yer almamak için Avusturya ve Avrupa’daki konularımızın neler olduğunu öğrenmemiz de önem taşıyor. Tartışmaların sadece Müslümanlara yönelik taarruzları meşrulaştırma amacı taşıdığı göz önüne alındığında, Avusturya’da Türkiye siyasetini savunmak da hedeflerimiz arasında yer almamalıdır. Katılımımızı artırmak için içinde yaşadığımız ülkelerin siyasi dilini öğrenmeliyiz, ancak zihinsel anlamda sadece memleketimizde yaşadığımız sürece bunu gerçekleştirmemiz mümkün olmayacak. Siyasi çatışmaları, etnik ayrışmaları ve dinî farklılıklarımızı memleketimizden Avusturya’ya taşımamalıyız. Zira anayasal haklarımız için mücadele etmek ve nihayetinde kendimiz, çocuklarımız ve tüm Avusturyalılar için barış içinde daha iyi bir yaşam sağlamak, omuzumuzda bu yükler olmadan çok daha kolay olacaktır.

©Flickr.com/Österreichisches Außenministerium

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler