"Filistin"

Filistinlilerin 40 Gün Süren Açlık Grevi

İsrail nisan ayında Filistinli mahkûmlar tarafından başlatılan toplu açlık grevini kırmaya çalışırken, “onur” grevine devam eden tutsakların birçoğu dünya çapında destek gördü.

İsrail cezaevlerinde tutsak olan yaklaşık 1.500 Filistinli “Özgürlük ve Onur” için 17 Nisan’da açlık grevine başlamıştı. Başta Fetih Partili mahkûmlar olmak üzere, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, İslami Cihad Örgütü, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi, Hamas, Halk Partisi ve diğerleri, önde gelen siyasi lider Marwan Barghouthi’nin sözcülüğünde açlık grevine katılımlarını duyurdular.

Toplu açlık eyleminin nedeni olarak, sürmekte olan insan hakları ihlalleri ve Filistinli tutsakların onlarca yıl maruz kaldıkları muamele ve kötüleşen hapishane koşullarına işaret ediliyordu. Temel haklarını talep eden grevdeki mahkûmlar ayrıca, tecrit uygulaması veya idari gözaltılara son verilmesi çağrısında bulunuyordu. Aile ziyaretlerine getirilen yasakların kaldırılması ve ileri eğitim imkânlarının sağlanması talepleri de dile getirilenler arasındaydı.

İsrail kuvvetleri, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te açlık grevi yapanlara destek amaçlı düzenlenen gösterilerle oturma eylemlerini bastırdı ve Filistinli protestocularla çatışmaların çıkmasına neden oldu. Bütün gerginliğin ardından 1500 kişiyle başlanan açlık grevi ise ramazan ayının ilk günü sona erdi.

Peki, açlık grevinin bu kadar uzun sürmesinin nedeni neydi? Samidoun Filistinli Mahkûmlar Dayanışma Ağı Koordinatörü Charlotte Kates bunun nedenini “Mevcut İsrail hükûmeti, inatçı bir tutumla mahkûmların hareketini ezmeye çalıştı, diğer yanda Filistinli mahkûmlar ise talepleri karşılanana kadar greve devam etme kararlılığını gösterdiler.” şeklinde açıklıyor.

Genel olarak değerlendirildiğinde, Kates aşırı sağcı hükûmetin uygulamalarının, İsrail’in neredeyse 70 yıldır yapmakta olduğu şeyden “çok da farklı” olmadığını düşünüyor: Filistinlilerin zorla yerlerinden edilmesi, Filistin topraklarının ele geçirilmesi ve işgali üzerine kurulmuş apartheid bir devlet, diğer bir deyişle bölgedeki sömürge projesi.

Açlık grevine yanıt olarak, İsrail Cezaevi Hizmeti (IPS), tutukluları tecrit altında bırakmak, mahkûmların yerlerini (kaba kuvvet kullanarak) sürekli değiştirmek, avukat ziyaretlerini reddetmek, hayati öneme sahip su ve tuz gibi ihtiyaçlara el koymak gibi cezalandırıcı eylemlere sık sık başvurdu. İsrail cezaevlerindeki Filistinli mahkûmların başlattığı grev hareketi geçmişte de pek çok kez başlamış; her seferinde İsrail tarafından aynı şiddetle bastırılmıştı.

Mahkûmların hak örgütü Addameer’in belgelediği vakalar arasında, açlık grevlerinin ardından gerçekleştirilen hapishane hücrelerine yönelik düzenli baskınlar, grevlere katılan mahkûmların tecrit hücrelerine nakli, işkence, belirsiz gözaltı tehdidi ve aile ziyaretlerinin yasaklanması da mevcut. Diğer zorlayıcı tedbirler arasında, sözde “bölge hastanelerinde” zorla besleme tehditleri ve mahkûmların gıda ve tedavi karşılığında tıbbi yardım koşulu nedeniyle grevlerine son vermek zorunda bırakılmaları gibi uygulamalar da bulunuyor. Filistinli tutuklular, İsrail’in gözaltı politikalarını, insanlık dışı ve aşağılayıcı hapishane koşullarını protesto etmek için açlık grevine başvuruyorlar.

New York Times’ta 16 Nisan’da yayımlanan açıklamasında Barghouthi şöyle diyordu: “Bu yeni açlık grevi bir kez daha şunu gözler önüne serecek: Mahkûmlar hareketi, özgürlük ve onur için verdiğimiz mücadelemize rehberlik eden pusuladır.”

Yapmış oldukları destek açıklamaları haricinde, Filistin Otoritesi (FO) yetkilileri, mahkûmları mücadelelerinde yalnız bıraktı. Mahkûmların arkasında yalnızca aileleri, aktivistler ve sivil toplum desteği vardı. Siyasi mahkûmlar, Filistin yönetiminin İsrail’le olan güvenlik koordinasyonunu sona erdirmesini talep etse de, güvenlik koordinasyonu devam etti.

Hâlâ İsrail tarafından tutulan yaklaşık 6.500 Filistinli siyasi mahkûm var. Kadınlar, çocuklar ve Filistin Yasama Meclisi üyeleri dâhil olmak üzere yaklaşık 700 kişi idari gözetim altında. Bu prosedürle İsrail ordusu, mahkûmlara herhangi bir suç isnat etmeden ya da onları yargı önüne çıkarmadan süresiz bir şekilde gözaltında tutuyor.

İnsan hakları ekibi Addameer’e göre, Haziran 1967’de İsrail’in Filistin topraklarını işgalinde 800 binden fazla Filistinli tutuklanmıştı. Bu, işgal altındaki toprakların tüm erkek nüfusunun yüzde 40’ı demek.

“Siyasi mahkûmlar, İsrail işgal kuvvetleri tarafından hedef alınan Filistin liderliğini ve işgale direnişi temsil ediyor.” diyen Kates, “Bu mahkûmlar, Filistin özgürlük hareketinin bir parçası; Filistin özgürlük hareketinin, İsrail’in apartheid sistemine karşı verilen mücadelede daima önemli bir rolü olmuştur.” açıklamasında bulundu.

Mahkûm aileleri, grevin başlangıcından bitimine kadar gıda ve vitaminleri reddederek, yalnızca tuz ve sudan oluşan bir karışımı içen açlık grevindeki mahkûmların kötüleşen sağlık koşullarından dolayı ciddi endişe duydular.

Tıbbi kuruluşlar ve organizasyonlar, uluslararası toplumu açlık grevine müdahale etmeye çağırdı. Ne yazık ki Birleşmiş Milletler Filistinli mahkûmlara tepkisiz kaldı, tıpkı yetmiş yıldır Filistin halkı için harekete geçmediği gibi. Birleşmiş Milletler, Filistinli mahkûmların hayatlarının kurtarılması için herhangi bir acil toplantı çağrısı yapmadı, İsrail’e herhangi bir şekilde baskı kurmadı.

Dünyanın dört bir yanında öğrenciler, aktivistler, toplumsal hareketler ve işçi sendikaları, Filistinli siyasi mahkûmların özgürlük mücadelesinde küresel desteği göstermek için pek çok dayanışma kampanyası ve etkinlik düzenledi. Özellikle son haftalarda birçok destekçi sosyal medya kampanyasına katılarak, tuzlu su içerken çektikleri fotoğraf ve videoları sosyal medyaya yükleyerek, mahkûmlara desteklerini gösterdi. Samidoun Filistinli Mahkûmlar Dayanışma Ağı, dünya çapında adalet yanlılarını, uluslararası boyutta açlık grevlerinin düzenlenebilmesi için harekete geçmeye çağırdı. “Filistinli mahkûmlar Filistin mücadelesinin uluslararası boyutunu simgeliyor.” diyen koordinatör, “Bu mahkûmların özgürlük mücadelesi, dünya üzerindeki adaletsizliğe, haksız tutuklamalara ve sömürgeciliğe karşı verilen mücadele ile aynıdır.” ifadelerinde bulunmuştu.

40 gün süren açlık grevi, İsrail’in mahkûmların ailelerinin ziyaret sayısını ayda ikiye çıkarması gibi ufak bir kazanımla sona erdi. Asıl kazanım ise, siyasi tutuklamaların, işkence ve ırkçı uygulamaların tamamen sona ermesiyle elde edilebilecek.

Fotoğraf:©Shutterstock.com/ Ryan Rodrick Beiler

Alessandra Bajec

Alessandra Bajec Tunus merkezli serbest gazeteci. 2010-2011 yılları arasında Filistin’de yaşadı. Metinleri rt.com, CounterPunch ve Avrupa Gazetecilik Merkezi dergisinde yayımlandı.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler