'Dosya: "Başörtülü Kadınlara Saldırılar"'

Başörtülü Kadınlar ve İki Olumlu Örnek

Batı Avrupa’da başörtülü kadınlara yönelik saldırılar gündemi meşgul ederken diğer yanda başörtülü kadınları toplumun tabii birer parçası olarak gören sesler de var. Almanya’da yayın yapan Eltern dergisi ve Alman Tren Yolları (Deutsche Bahn) bunlardan ikisi.

Başörtülü kadınlar Müslüman kimliğinin en belirgin ve açık taşıyıcıları. İslam ve Müslümanlara dair ön yargıların yoğun olduğu ülke ve dönemlerde bu kimliğe karşı duyulan nefret kendisini tam da başörtülü kadınlar üzerinden dışa vuruyor. Başörtülü kadınların “görünür bir İslam’ı” temsil etmesi genelde yasaklar ve saldırılarla anılırken bu görünürlüğün olumlu anlamda kullanıldığı yerler de var.

Alman Demiryolları: “Hoşgörü Zamanı”

Başörtülü kadınların görünürlüğünü olumlu bir bağlamda kullanan örneklerden ilki Alman Demiryolları. (DB-Alm. “Deutsche Bahn”). Avrupa’nın en büyük demiryolu ağına sahip olan ve 2016 yılında 4.5 milyar yolcu taşıyan DB, 2017 mart ayında “Hoşgörü Zamanı” isimli bir reklam spotu yayınladı.

Reklam, bir trende oturan genç bir erkeğin, karşısındaki başörtülü kız hakkında aklından geçenlerin dış ses olarak duyulmasıyla başlıyordu. Karşısındaki koltukta oturan kadının neden başörtüsü taktığını sorgulayan adam, “Niye başörtüsü takıyor? Takmak zorunda mı? Kendi isteğiyle mi takıyor? Yoksa ailesi ya da kocası mı istiyor? Gerçi o kadar da yaşlı değil.” diye düşündükten sonra kızın elindeki kitaba bir göz atarak, “Ne okuyor ki acaba? Kur’an herhalde, başka ne olacak ki?” diyor. Ardından yarınki anatomi sınavı için çalışmaya devam eden genç, yüksek sesle “nucleus preopticus”un nerede olduğunu soruyor. Karşısındaki başörtülü kız ise, “Hipatalamus’ta” diye cevap veriyor ve elindeki anatomi kitabını önündeki masaya koyuyor.

10.000’den fazla paylaşılan, 20.000 beğeni alan reklam, kişinin ön yargıyla yaklaştığı insanlarla arasında aslında zannettiğinden daha fazla ortak nokta olabileceğini göstermesi açısından etkileyici.
Söz konusu reklam hakkında Perspektif’e konuşan DB Pazarlama İletişimi Müdürü Markus Fälsch, “Amacımız hem eğlendirici hem de şaşırtıcı bir yolla ön yargılar hakkında düşünmeye teşvik etmekti.” diyor. Fälsch’e göre reklamlar aracılığıyla “duruş” sergilemek mümkün. “Duruş”la kastettiği şey, DB’nin büyük önem verdiği kültürel çeşitlilik: “Sadece Almanya’da 100’den fazla ülkeden çalışanımız var. Tüm dünyadan seyahate çıkan kişileri trenlerimizde misafir ediyoruz. Farklı kültürler ve yaşam tarzları arasında açık bir iletişim bizim için doğal bir durum. Saygı, hoşgörü ve dayanışma bizim için vazgeçilmez değerler.”

Fälsch bu motivasyonla Alman toplumunda farklı çağrışımlar uyandıran bir örnek aradıklarını, daha fazla hoşgörü ve açık görüşlülüğü savunmak amacıyla genç bir Müslüman kadını yansıtmakta karar kıldıklarını anlatıyor. Reklam şimdiye dek oldukça fazla sayıda olumlu tepki almış. Öte yandan internet etiğine uymayan ve silmek zorunda kaldıkları yorumlar da olmuş. Ama sosyal medyada reklama dair yürütülen tartışmanın -saygı çerçevesinde kaldığı müddetçe- tam da istedikleri şey olduğunu ekliyor.

Birçok işyerinin başörtülü kadınları istihdam etmek istemediğini göz önüne alarak DB’nin başörtülü birini firma çalışanı olarak lanse edip etmeyeceğini sorduğumuzda ise Fälsch, “DB’nin açık bir dünya politikasını ve hoşgörüyü desteklediğini her şekilde vurgulamaya hazır olduğunu” söylüyor.

Eltern Dergisi: “Müslüman, Başörtülü, Anne”

Almanya’da Müslüman kadının görünürlüğüyle ilgili bir diğer örnek de ailelere yönelik yayın yapan Eltern dergisindendi. Eltern dergisi 2016’nın şubat ayında 50. yılını 5 farklı kapak çıkartarak kutladı. Kapaklardan birinde başörtülü bir kadın, kucağında ise bir yaşlarındaki kızı vardı. Kapağın yanında “Neden her anne kendi çocuğu için en iyisidir” yazıyordu. Başörtülü kadının dinî kimliği, başörtüsü, etnik kökeni konu edilmiyor, sadece “anne” olması ön plana çıkıyordu.

Kapaktaki başörtülü kadın, Berlin’de öğrenim gören ve kütüphaneci olarak çalışan bir Eltern okuyucusuydu. Derginin Genel Yayın Yönetmeni Marie-Luise Lewicki, “anne olma hâli”nin derginin kurulmasından beri oldukça çeşitlendiğini söylüyor, bu nedenle 5 farklı anne ile bu çeşitliliğe atıfta bulunduğunu belirtiyordu.

Dergi kapağının aşırı sağcı bir internet platformunda yayımlanması üzerine redaksiyon tehdit mektupları ve telefonlarla karşı karşıya kaldı. “Sizin gibi haşaratlar yok edilmeli” gibi cümlelerin yer aldığı, redaksiyon çalışanlarının “gaz odaları” ile tehdit edildiği günlerde dergi ofisini arayıp dakikalarca yüksek sesle Arapça müzik dinletenler de vardı. Lewicki’ye göre esas korkunç olan gelen epostaların birçoğunun orta sınıf mensubu insanlar tarafından yazılmış olması ve nefret mesajlarını iletenlerin isim ve adreslerini belirtmekten çekinmemeleriydi.

Focus’un Eltern kapağı ile ilgili haberinin altında yapılan okuyucu yorumları, derginin karşılaştığı atmosferi anlayabilmek açısından ufak bir kesit sunuyor. Örneğin bir okuyucu “Yavaş yavaş gelecekte ne yaşayacağımıza hazırlanıyoruz.” diyerek Almanya’nın “İslamlaşması”na karşı uyarıda bulunurken başka birisi başörtüsü ile ilgili şu yorumda bulunuyordu: “Baba ya da abinin ne yapacağımı belirlediği bir kültürden geliyorsam, kimse bana (başörtüsünü) kendi isteğimle taşıdığımı söyleyemez.”

Diğer bir okuyucu üzerinde başörtülü bir kadının yer aldığı bu kapağın “özgürleşmiş her kadının suratına atılmış bir yumruk“ olduğunu yazıyor, bir diğeri bu kapakla başörtüsüne alışmak zorunda olduğu hissine kapıldığını belirtiyordu. Yorumlar arasında “bütün yabancıların” Almanya’yı terk etmesini isteyenler, kapağı “Müslüman kadınlara yapılan baskının alenen desteklenmesi” olarak yorumlayanlar ve başörtüsünün bir baskı sembolü olduğunu söyleyip redaksiyonun tehdit edilmesini “haklı” görenler de vardı. Birisi ise, “AfD iktidara geldiğinde örtünme yasağının geleceğini” yazıyordu.

Eltern Genel Yayın Yönetmeni Lewicki, kendisine gelen epostalardan bazılarını yanıtlamış ve bazılarına, 1933 yılındaki gibi bir hava estirdikleri için utanıp utanmadıklarını sormuş. Lewicki, tepkilerin hemen ardından dergide çeşitliliğe vurgu yapacaklarını da belirtmişti.

Eltern dergisi örneğinde Müslüman kadınları toplum içerisinde kendi dinî kimliğini taşıyan “tabii” unsurlar olarak göstermenin hayli zor olduğunu söyleyebiliriz. Başörtülü bir kadını bu toplumda sıradan bir insan, çocuğunun geleceği için kaygılanan bir anne ya da trende yarınki sınavına hazırlanan bir tıp öğrencisi olarak gö(ste)rmek, yabancı düşmanlarının tehditleri ve boykot çağrıları ile karşılaşmak anlamına gelebiliyor.

Olumlu Örneklere Sarılmak

Başörtüsünün yasaklanması gereken, devletin tarafsızlığını, kadının bağımsızlığını ya da toplumun huzurunu “tehdit eden” bir şey olarak görüldüğü bir bağlamda Eltern ve DB’nin attığı adımlar oldukça önemli. Bu iki olumlu örneğin çoğaltılması, Müslüman kadınların toplum içerisinde –siyasi tartışmalarda belirtildiğinin tam tersine- sıradan insanlar olarak görülmesi için de kilit bir konuma sahip.

Başörtülü kadınlara yönelik saldırıları tartışırken üzerinde uzlaşılması gereken ilk kabul, onların toplumsal hayatta tabii olarak görülmeleri gerekliliğinde düğümleniyor. Bu tabiilik, ancak Müslüman kadınların yalnızca başörtüsüne değil, onların toplum için yaptıklarına ve durdukları yere odaklanmasıyla gerçekleşebilir. Bunun için iletişim taraflarının, muhataplarının başörtülü olup olmadığını fark bile etmedikleri bir iletişim düzleminin tesisi şart.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler