"Fransa"

Ana-Vatan: Nice Saldırısının Ardından

Hanane Charrihi, 2016 yılının Temmuz ayında Fransa’nın Nice şehrinde düzenlenen saldırıda annesini kaybetti. Charrihi kitabında bir kurban yakını olarak nasıl suçlandığını anlatıyor.

Fatima Charrihi 14 Temmuz 2016’daki Nice saldırısının ilk kurbanıydı. Mohamed Lahouaiej-Bouhlel isimli terörist kullandığı kamyonu kalabalığın üzerine sürdüğünde Charrihi de ezilenler arasındaydı. Saldırıda hayatını kaybedenlerin üçte biri gibi Charrihi de Müslüman’dı. Charrihi’nin kızı Hanane ile saldırıda kaybettiği annesini konuştuk.

Hanane, “Anavatan” (Fr. “Ma mère patrie”) isimli kitabında derin kederini okuyucularla paylaşıyor. Hanane’nin ailesi, annelerinin yasını tutarken ırkçı ve İslam düşmanı nefretle yüzleşmek zorunda kalmış. Hanane, kendisini de hedef alan bu basmakalıp ön yargılar hakkında yumuşak bir üslupla yazarak hem annesinin aziz hatırasını canlandırıyor, hem de kendisini ne denli bir Fransız vatandaşı olarak hissettiğini vurguluyor. Evli ve iki erkek evlat annesi olan Hanene 27 yaşında ve Paris’te eczacılık yapıyor. Kitabında sadece kalbinden geçenleri ve acılarını satırlara dökmüş.

Dokunaklı, kısa ama oldukça detaylı olan kitabında Hanane, Fas’ı terk ederek Fransa’ya gelen anne ve babasının hayat hikâyelerini anlatıyor. Anne ve babasının en büyük hayali daima, çocuklarının Fransa’da büyüdüğünü görmekmiş. 1980’lerde Charrihi ailesi, çocuklarının Nice’nin kötü mahallelerinden uzakta büyüyebilmeleri için kentin dışında bir daire satın almak üzere yüklü bir konut kredisi almaya karar vermişler. “Hamza bir girişimci, Ali denetim sektöründe, Latife bir sigorta şirketinde çalışıyor; bense ecza sektöründe çalışıyorum.” diyor Hanane. Kuşkusuz çocuklarının başarısı, Fatima için en büyük gurur kaynağı olmuş. Kendisi Fas’ta Atlas Dağları yöresinde doğmuş ve okula gidememiş.

Saldırıdan sonraki haftalar boyunca Hanane sırf “anneciğinin” önceden telesekretere kaydettiği sesini duyabilmek için annesini aramış durmuş. Nihayetinde annesinin hattı iptal edilse de bıraktığı hatıralar Hanane için hâlâ capcanlı. Hanane’nin dehşete dair hatırladıkları da… Fatima’nın yere yığılmış, üstü örtülmüş cansız bedeninin yanında mahvolmuş bir şekilde kalakalan ailesi… Fatima’nın kedere gark olmuş kocası, annesini yeniden hayata döndürmeye çalışan oğlu, mucize eseri ölmekten kıl payı kurtulmuş torunu… Öte yanda Charrihi ailesinin yanından arabasıyla geçen bir kadının nefretle ve tükürükler saçarak, “Olacağı buydu, Allah’ın cezası teröristler sizi! Ölme sırası şimdi sizde!” deyişi…

Ertesi gün, katliamın gerçekleşmiş olduğu Promenade des Anglais kurbanlarını anmak için toplandıklarında Charrihi ailesi, bir adamın, “Güzel, bunlardan biri daha geberdi!” diye bağırmasına da şahit olmuş. Saldırının ardından aile Nice kentinin caddelerinde özgürce haykırılan “Artık sizi burada istemiyoruz.” laflarıyla da baş etmek zorunda kalmış.

Hanane Charrihi’nin sorduğu soru gayet basit: Annesi nasıl aynı anda hem kurban hem de suçlu olabilir? Hanane şöyle diyor: “Kitabı yazma fikri, saldırıdan kısa bir süre sonra aklıma geldi. Annemin hatırasını canlandırmak ve tüm dünyaya onun nasıl harika bir kadın olduğunu, kendisini katleden o insanlarla, katillerle herhangi bir alakası olmadığını haykırmak istedim. Onun tek istediği, torunuyla dondurma yemeye gitmekti.”

Hanane ayrıca, Fransa halkının kendi acısını paylaştığı örneklere de değiniyor. Hayatını kaybeden annesini görmeye gittiği zaman karşılaştığı, kendisini içtenlikle kucaklayan ve teselli eden uçuş görevlisi gibi…

Sürekli eleştirilen ve birçokları tarafından nefretle karşılanan şey Hanane’nin inancı. Oysa Hanane’ye hayata devam etmesi için gerekli gücü yalnızca inancı sağlıyor. Hanane ile görüşmemizde şöyle anlatıyor: “Basmakalıp düşüncelerin bu kadar ağır ve kırıcı olacağına dair hiçbir fikrimiz yoktu. İnancımız bize yardım etti. Bu trajik olayın ilk dakikalarından bugüne kadar bizi ayakta tutan yine inancımız oldu. Ya inancımıza sıkıca tutunacaktık ya da kendimizi amansız bir kuyunun dibinde bulacaktık.”

Hanane ayrıca bir Müslüman olarak nasıl yetiştirildiğini de anlatıyor: “Anne ve babam bana bu dinin vecibelerini yerine getirmenin basit ve şerefli yolunu öğretti. İslam’ı ne kardeşlerime ne de bana dayattılar; bizi ne beş vakit namaza zorladılar ne de peçe takmaya.” Sessizce ekliyor: “Bize İslam’ı, kendileri örnek olarak öğrettiler.”

Hanane, tüm kitap boyunca teröristlerin, kendi inandığı İslam ile alakaları olmadığını da sürekli tekrarlıyor: “Onlar terörist, asla Müslüman değiller. Yaptıkları İslam’ın bütün ilkelerine, ayetlere ve hadislere öyle aykırı ki! İnsanları katletmek kesinlikle yasak; ama onlar, o zamanlardaki savaş dönemlerinde inen ayetleri kullanarak şu anki eylemlerini meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Bir insanı katletmek, tüm insanlığı katletmek demek. Deli biri deli olduğunun farkında olmaz. Onların yaptıkları yüzünden dünya üzerindeki tüm Müslümanlar rehin tutuluyor.” diyor Hanane kederli bir şekilde.

Kendini Fransız ve Müslüman olarak tanımlayan Hanane Charrihi duraksamadan anlatıyor: “Çoğu kimse, beni olduğum gibi kabul ediyor. Tesettürlü bir insanım. Yaşadığım muhitte, Paris’in dışında herhangi bir muhalefetle karşılaşmıyorum. Ancak, Nice’de durum biraz farklı, bazen gerçekten saygısız davranışlara neden olabilen gerilim havası hâlâ mevcut.” Fransa’da terörün Müslüman kurbanlarının omuzlarında taşıdığı yük iki misli daha fazla. Hem kayıplarının acılarını yaşıyorlar hem de bazı insanların şüpheli bakışlarına maruz kalıyorlar.

Hanane Charrihi, kitabını “hoşgörüye ve düşünmeye davet” olarak tanımlıyor. Ona göre söyledikleri Fransa halkını derinden sarsan tüm bu gerginliklere karşı bir uyarı çağrısı. “Terör saldırıları yüzünden Müslümanlar hedef alınıyor; ayrıca kolay hedef olarak da görülüyorlar. Bunda İslam hakkında bilgi sahibi olunmayışının önemli bir rolü var. Örneğin, yüksek rütbeli Fransız bir politikacı, ‘tekfircilik’ten İslam’ın bir koluymuş gibi bahsedebiliyor. Bu saçmalık!” diyor Hanane şaşkınlıkla.

Peki, terör saldırıları Fransa halkını daha da ayrıştıracak mı? Hanane Charrihi iyimser ve ümitvar olmak istiyor: “Müslüman cemaat içinde pek çok kişi bu meseleden bezmiş durumda ama daha da önemlisi, hepsi de birlikte huzur içinde yaşamak istiyor. Açıklamalar yapmaya, diğer insanları aydınlatmaya çalışıyorlar.”

Hanane Charriri Fransız toplumunun geleceğinden ümitli, ancak ihtiyatı da elden bırakmıyor. Müslümanların nasıl tasvir edildiğini gördükçe şaşkınlığı artıyor. “Fransa’da olan bitenleri anlamayan, doğru okumayan o kadar çok ülke var ki! İşsizlik, yoksulluk, tarım, emekli maaşları, vergi kaçırma gibi ele alınması gereken, tartışılması gereken çok daha önemli sorunlar varken, nasıl oluyor da halk arasındaki tek bir cemaat hedef gösterilebiliyor? Tek yaptığımız İslam hakkında konuşmak ve bu o kadar can sıkıcı ki! Daha da kötüsü, konuşulanlar saçmalıktan başka bir şey değil. Medya ve siyasiler utanmadan, ısrarla İslam’ı hedef gösteriyorlar. Bu belli ki politikacıların işine geliyor. Ayrıca medya da nefreti körüklüyor. Bundan çıkarları ne anlayamıyorum. ‘Haşema yasağı’ esnasında televizyonda bir görüntü izledim. Görüntülerde iki kişiyle röportaj yapılıyor; röportaj veren adam ‘Fransız’ olarak sunulurken, kadın ise ‘Müslüman’ olarak sunuluyor.”

Saldırının gerçekleştiği Promenade des Anglais alanındaki güvenlik önlemlerinin gerçekten zayıf olup olmadığının anlaşılacağı davanın sonuçlarını bekleyen Hanane, “Anavatan” (Fr. “Mère patrie”) isimli kitabının radikalleşmeyle mücadelede de destek sağlamasını ümit ediyor. Terörün potansiyel suçlusu olarak görülürken, onun hem kurbanı, hem de terörle mücadele eden taraf olmak böyle bir şey olsa gerek.

Hassina Mechaï

Cezayir kökenli Fransız gazeteci Mechaï, hukuk yüksek lisansı yapmış ve uluslararası ilişkiler ile Afrika ve Orta Doğu ilişkileri konusunda uzmanlaşmıştır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler