' Önleyici Tedbir Programları'

İmamlara Yönelik Bir Eğitimin Düşündürdükleri

Müslümanlara yönelik sunulan önleyici tedbir programlarının katılımcıları ya da organizatörlerinin temel motivasyonları neler? Toptan bir şekilde önleyici tedbirlere karşı cephe almak mümkün ve mantıklı mı? Bu ve daha birçok sorunun cevabını bulmak için Osnabrück Üniversitesinin “Cami Cemiyetlerinde Gençlik Çalışmaları ve Aşırılığın Önlenmesi” başlıklı programını ziyaret ettik.

Osnabrück Üniversitesi İslam İlahiyatı Enstitüsü “Cami Cemiyetlerinde Gençlik Çalışmaları ve Aşırılığın Önlenmesi” başlıklı programı yeniden başlattı. Program cemiyetlerdeki imamlarla manevi rehberlere yönelik olarak sunuluyor. Amaç daha çok yurt dışından kısa bir süreliğine gelip Almanya’da din hizmetleri sunan imamların eksikliklerini kapatmak olsa da programa ilgi duyanlarla cemiyette aktif olan herkes katılabiliyor. Katılımcılar cemiyet hayatında iletişimi kolaylaştırabilecek pratik yaklaşımlar, siyasi ya da hukuki çerçevelerle teorik bilgiler ediniyorlar.

Enstitünün koordinatörlerinden Coşkun Sağlam bu programın Osnabrück İlahiyat Enstitüsünün ana meşgalesi olmadığını, daha çok bir yan ürün olarak anlaşılması gerektiğini söylüyor. Enstitünün ana muhatabı öğrenciler bu nedenle de enstitüde Almanya’da doğan, burada sosyalleşmiş ve İslam din dersi verecek genç ilahiyatçılar eğitiliyor. İmamlara yönelik bu program, enstitünün topluma ulaşabileceği farklı bir açılım olmuş. “İmamları toplumun geniş kesimine ulaşabilecek multiplikatörler olarak değerlendiriyoruz.” diyen Sağlam bu programın da bir “aşırılıktan sakındırma programı” olarak anlaşılmaması gerektiğini söylüyor: “Önleyici tedbirleri ele almamızın nedeni topluma ve gençlere karşı bir sorumluluk taşımamız. İmamları gençlerdeki aşırılıkla mücadele konusunda farklı metotlar hakkında desteklemek istiyoruz.” Sağlam’a göre Almanya’da yetişen imamların sayısı artmasına rağmen dil bariyerlerine sahip olan imamların sayısı hâlâ küçümsenemeyecek kadar fazla.

Öte yandan önleyici tedbir programlarına eleştiriler de giderek artıyor. Sağlam, önleyici tedbir programlarıyla Müslümanların “potansiyel aşırılar” olarak damgalandığı eleştirilerinin kısmen haklı olabileceğini söylüyor. Fakat programın yegâne motivasyonunun “aşırılığı önlemek” olmadığını yeniden vurguluyor: “Eğer ana motivasyon bu olsaydı, en başta ben kendimi bu işle özdeşleştirmezdim. İçinde bulunduğumuz zamanın sorunlarından bağımsız değiliz, bu konuyu ele almak zorundayız. Ben aşırılık ve radikalizm bağlamındaki medyatik ilginin azalmasını umut ediyorum. Çünkü işte o zaman asıl İslami konulara, örneğin sadakat, ahlak, güvenilirlik gibi İslami değerlerin anlatılmasına gelebileceğiz.”

Projenin diğer koordinatörü olan Jörg Ballnus, yurt dışından gelen imamların Almanya’daki Müslüman gençlerin dünyasını tanımadıklarını, hizmet için geldikleri 4 senenin ise bu tanışma için çok kısa olduğunu söylüyor: “İmamlar tam buradaki gençlerin dünyasını anlamaya başladıklarında Türkiye’ye geri dönüyorlar. Sonra yeni bir imam geliyor ve her şey sil baştan başlıyor.”

Bu sene, önceki senelerden farklı olarak program Berlin’deki Pergamon Müzesi’nin bünyesindeki İslam Sanatı ve Kültürü Müzesi ile işbirliği içerisinde gerçekleştiriliyor. Ballnus’a göre bu iş birliği pedagojik açıdan yeni bir ufuk açacak nitelikte: “Bizim amacımız ‘kötü ekstremistler’i izole etmek değil. Bunun yerine örneğin imamların gençlerle birlikte, Müslüman kültürünün izlerini taşıyan bir müzeye gitmesinin, gençlere bu toplumun bir parçası oldukları hissi kazandırmasını amaçlıyoruz.”

Ballnus, Almanya’da yaşanan İslam’ın medyada yansıtıldığı gibi bir bütün olarak gözlemlenmesi ve radikallikten arındırılması gereken bir yapı olmadığının anlaşılmasını istiyor: “Müslümanlar olarak başa çıkmamız gereken sorunlar elbette var, ama Protestan Kilisesinin de benzer sorunları var.” Önleyici tedbirlerin damgalayıcı yaklaşımlarına dair eleştirileri de haklı buluyor: “İslam’ın aşırılıkla mücadeleye indirgenmesi gibi bir korku var. Müslüman cemaatin gelişimi, kapılarını gayrimüslim çoğunluğa açması, başarılı bir diyalog gerçekleştirmesi, dindarlararası iletişim platformlarının geliştirilmesi… Bunları bırakıp İslam’ı aşırılığa indirmek çok sathi bir yaklaşım. Öte yandan bu program bu korkunun desteklendiği bir yer değil. Biz gençlerde radikalleşme yönelimleri olduğunu görüyor, fakat bunlarla başa çıkacak araçlarımız olduğunu da biliyoruz. Bu programda da bu araçlar anlatılıyor. ‘Aşırılıkla mücadele’ bu programın sadece ufak bir kısmı.”

Programa 24 yaşındaki Büşra Suiçmez gibi cemiyetinde çok aktif olmasa da ilgi duyduğu için katılanlar da var, Redzo Sekiç gibi imamlık yaparken gençlere daha faydalı olmak amacını taşıyanlar da… Örneğin Sekiç 11 senedir Almanya’da yaşıyor ve Bochum’daki Boşnak camisinde imam olarak görev yapıyor. Bu eğitime 2010 yılından beri devam eden Sekiç’e göre Almanya’da imam olmak, Bosna’da imam olmaktan daha zor: “Bosna’da bir imam sadece imamdır. Ama Almanya’da hem aileler, hem de çocuk ve gençler için danışman görevimiz var. Her yaş sınıfı için ulaşılabilir olmak zorundayız.”

Programda öğrendiği sosyal pedagojik içerikler Sekiç’in işini kolaylaştırmış. Birçok yaş grubuna hitap ettiği için doğru metodu öğrenmenin önemli olduğunu söyleyen Sekiç’e göre radikalleşen gençler aileleri tarafından yalnız bırakılmış gençler. Ailelerin çocuklarıyla bağları yoksa, arkadaş çevresinin nasıl olduğunu bilmiyorlarsa, dinî normlar ve kurallar da doğru aktarılmamışsa, gençler sorularına cevabı yanlış insanlarda arıyorlar. Sekiç’in cemiyetinde radikalleşme tehlikesi hiç olmamış. Fakat bazı gençlerin arkadaş çevresinde böyle bir tehlikenin olabileceğini fark ettiğinde burada öğrendiği metotları kullanmış: “Gençler hemen bana gelip duyduklarının, örneğin bazı temel dinî tanımlamaların doğru olup olmadığını soruyorlar. Bu durumda ben de hızlı bir şekilde müdahale edip onları bilgilendiriyorum. Gençlerle cami dışında da olsalar buluşup aileleriyle görüşüyorum. Çünkü iletişimin aile ile paralel sürdürülmesi çok önemli.”

Osnabrück’te VIKZ’ye bağlı bir cemiyette hocahanım olarak görev yapan Remziye Çığır da Sekiç gibi bir “hoca”dan çok daha fazlası: “Almanya’da hocalık sadece hocalıkla kalmıyor, yeri geldiğinde çocukların derslerine yardımcı oluyoruz, öğretmenlerle buluşuyoruz, bir gece yarısı hastaneden ölmek üzere olan bir hasta için çağrılıyoruz. Aslında birçok şeyiz biz: Manevi rehber, psikolojik danışman, gençlik danışmanı, evlilik danışmanı…” Çığır’a göre Müslüman gençlerin radikalleşme nedeni bilgisizlik ve aileden yeteri kadar sevgi görememek. “Aileler bilgili olmadıkları için çocuklarına yetemiyorlar. Bu durumda biz cemiyet olarak devreye giriyoruz. Bir çocuk 4 yaşında bizim faaliyetlerimizle tanışıyor; çocuk, anne, anneanneyi alıp 3 nesli aynı anda aynı ortamda eğitiyoruz.” Belki de bu nedenle 27 senedir Osnabrück’teki kendi gençlerinde aşırı fikirlerle hiç karşılaşmamış.

Çığır 2010 yılında Pfeiffer ve Baier tarafından yapılan ve Müslüman gençlerin dindarlaştıkları oranda şiddet yanlısı olduğunun iddia edildiği araştırmaya atıfta bulunup hem akademinin hem de medyanın Müslüman gençlere yönelik kullandığı hatalı dil ve metotları hatırlatıyor. Çığır için radikalleşmeyle mücadelenin yolu gayet açık: “‘Önleyici tedbir’ denildiğinde ne kastediliyor, ne önlenmek isteniyor, açıklığa kavuşturulması lazım. Biz biliyoruz ki İslami bilgisi düzgün olanın, Peygamberini tanıyanın kötü bir insan olması mümkün değil. Ben önleyici tedbir uygulamayı gerekli görmüyorum. Çünkü bizim çocuklarımız böyle bir tehlikeyle karşı karşıya değiller. Önleyici tedbirlerin uygulanacağı gençler yönünü kaybetmiş, bir camiye bağlı olmayan, din eğitimi almamış ya da dışarıdan beyni yıkanmış gençler.” Enstitünün koordinatörü Coşkun Sağlam da bu noktada Çığır’dan farklı düşünmüyor aslında: “Gerçek İslam’ı, yani toplumun merkezinden gelen ve geleneğe dayanan İslam’ı anlattığımızda hem ifrat hem de tefrit, yani aşırılık ortadan kalkacaktır.” Redzo Sekiç de aynı fikirde: “Bizler gençleri kendimize bağlayacağımız sosyal aktiviteler yapıp onları doğru bir şekilde eğitirsek ekstradan bir ‘aşırılığı önleme’ye ihtiyacımız kalmayacak. Çünkü gençlerini doğru bir şekilde eğiten bir imamın başka problemi de olmayacaktır.”

Redzo Sekiç kendi cami cemiyetinden de aşırılığı önleme programlarına eleştiriler geldiğini söylüyor: “Neden bu tarz programlara katılmak zorunda olduğumuzu soranlar oluyor. Fakat bizlerin gençlere karşı sorumluluklarımız var.”

Bu noktada, aslında oldukça gerekli bir programın başlığı acaba farklı olamaz mıydı sorusu kendisini gösteriyor: Cami cemiyetlerindeki idarecilere ya da imamlara pedagojik formasyon verilmesi, yetkinliğin artırılması, kişisel becerilerin desteklenmesi, hukuki çerçevenin anlatılması… Bütün bu güzel içerikler muhakkak “aşırılığı önleme” başlığında mı sunulmalı? Bu olumlu çalışmalar, radikallik ve aşırılıkla mücadele gibi olumsuz bir bağlama mı sıkıştırılmalı? Daha da önemlisi, bu programlarla aşırılığı önlemek yerine ön yargılar desteklenip tam tersi bir etki ortaya çıkar mı? Bu sorular, Osnabrück’te mütevazi bir eğitimin oturumuna katılarak cevaplandırılamayacak sorular olsa gerek.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler