'Portre'

Said Halim Paşa ve Buhranlarımız

Said Halim Paşa, ikinci Meşrutiyet devrinin önemli fikir ve devlet adamlarındandır. Döneminin seçkin fikir ve siyaset adamları arasında, asil bir prens, vatansever bir mütefekkir ve mütevazi bir insan olarak saygı görmüştür. Paşa’nın 1919’da yayımlanan "Buhranlarımız" adlı kitabında on yılda ayrı ayrı kaleme alıp yayımladığı, memleket meseleleri üzerine yedi farklı eseri bulunmaktadır.

Said Halim Paşa, 1863 yılında Kahire’de doğmuştur. Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu, Mehmet Abdülhalim Paşa’nın ise oğludur. Said Halim ilk ve orta tahsilini Kahire’de yapmış, Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca öğrenmiştir. Daha sonra İsviçre’de siyasal bilgiler öğrenimi görmüştür.

1888’de Mîr-i Mîran rütbesi ile ve Mecîdî nişanı ile Şûra-yı Devlet âzâsı olmuştur. Kendisine, 1889’da II. ve 1892’de I. rütbe Osmânî ve 1899’da murassa Mecîdî nişanı, 1900’de ise Rumeli Beylerbeyi pâyesi verilmiştir. 1908’de ise bulunduğu Şûrâ-yı Devlet âzâlığından kadro dışı bırakılmış, ancak aynı dönemde belediye genel seçimlerinde, Yeniköy belediye reisliğine tayin olunmuştur. Daha sonra, Cemiyet-i Umumiye-i Belediye ikinci reisliği, 1908’de ise Âyân Meclisi âzâlığı yapmıştır. 23 Ocak 1912 ile 23 Temmuz 1912 tarihleri arasında Şura-yı Devlet reisliği kendisine verilmiştir.

Paşa, 1912’de reislikten çekilmiştir. Bu sırada İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin genel sekreterliğine seçilmiş, Mahmut Şevket Paşa’nın sadrazamlığı sırasında, 1913’de, ikinci defa Şûrâ-yı Devlet reisliğine ve üç gün sonra Hariciye Nezareti (Dışişleri Bakanlığı)’ne atanmıştır. Mahmut Şevket Paşa’nın şehit edilmesinden sonra, 1913’de Sadrazamlığa getirilmiştir. Said Halim Paşa, 1913 Eylül’ünde, Bulgarlarla Edirne’nin Osmanlı Devleti’nde kalması ve Meriç nehri hudut olmak üzere sulh imzalanması hizmeti sebebi ile II. Abdülhamid tarafından İmtiyaz Nişanı ile onurlandırılmıştır.

Osmanlı Devleti, 1914’te (istemeyerek de olsa) I. Dünya Savaşı’na katıldı. Bu süreçte Almanya sefiri Baron Wangenheim ile Yeniköy’de Sait Halim Paşa Yalısı’nda ittifak anlaşması imzalanmıştır. Paşa, 1915’te Hariciye Nazırlığı’ndan, 1917’de ise Sadrazamlıktan çekilmiştir.

Mart 1919’da harp ilanı sırasındaki bazı kabine azaları ve Sait Halim Paşa tutuklanmış, diğer milletvekilleri ile beraber tahliye olunduktan sonra Roma’ya gitmiştir. 6 Aralık 1921’de, evinin kapısında bir Ermeni komitacının silahlı saldırısına uğrayarak hayatını kaybetmiştir. Naaşı İstanbul’a getirilmiş ve 30 Aralık 1921’de, törenle II. Mahmut Türbesi’nin bahçesine defnedilmiştir.

Bugün Said Halim Paşa ismi Buhranlarımız eseri ile anılır. Paşa’nın bu eseri, her entelektüel adayının okuması gereken kitaplar arasındadır. Said Halim Paşa, bu kitabında neredeyse “sosyolojik” nitelemesini hak edecek bir tür sezgiyle Osmanlı toplumu ve tarihini anlamaya girişmiştir. Paşa, eserinde “Osmanlı devleti nasıl kurutulur?” sorusuna yanıt arar. Kitabının bir yerinde şöyle der: “Düştüğümüz meş’um hata şudur: Biz, memleketimizin mesut olması için, Avrupa kanunlarını tercüme etmenin kafi geleceğini zannettik. Bu kanunların bizde kabul ve tatbik olunabilmesi için ise yapılacak birkaç değişikliğin yeteceğini hayal ettik. Mesela adalet sistemimizi ıslah etmek için Fransız adalet sistemini esas aldık. Hâlbuki Fransız cemiyeti bizimkine asla benzemeyen aslı ve menşei, ruh hâli, adetleri ve gelenekleri, irfanı ve medeniyet seviyesi ile bizden pek farklı olan, ihtiyaçları ise çok ve çeşitli olan bir toplumdu.”
Bu çerçevede, Said Halim Paşa ıslahat çalışmalarının asla tam anlamıyla başarılı olamayacağını söylerken, eserinde şu tespitlerde bulunur: “Mücedditlerimiz, insanların kanun ve nizamlar için değil; kanun ve nizamların insanlar için olduğunu hiçbir zaman anlayamamışlardır.”, “Bütün fenalıkların asıl sebebi bir tanedir. Bu sebep, ecnebi kanun ve müesseseleri kabul ve ithal ettiğimiz takdirde yenilik ve terakkiye mazhar olacağımıza inanmak hatasıdır.” Said Halim Paşa, bu nedenlerden ötürü, kanun-i esasi’yi de büyük bir hata olarak görmektedir. Burjuvazinin önemine işaret eder ve bizde, “Memurların, asilzadeler ile burjuvazinin yerini tutacağını zannetmek, adeta iktisatta tüketim ile üretimi birbirine karıştırmak kadar büyük hata olur.” der.
Said Halim Paşa, mutlakiyet rejimlerini “felaketlerin en büyüğü” olarak görmüş ve “şeref ve namusa uygun bir meşruti idare”den yana tavır koymuştur. Paşa, kitabın sonunda ideal bir sistem için İslam’ın rolüne vurgu yapmıştır. Bununla birlikte, bu sistemde, “insanların Allah’a ve peygambere inanması”, “ceza korkusu” ile değil, “hür ve aydın fikirli bir insan olarak sahip olduğu vicdanın yol göstermesi” ile olacaktır.

Özetle; İslamlaşmak, Meşrutiyet, Mukallitliklerimiz, Fikri ve İçtimai Buhranımız, İslam Âleminin Gerilik Sebepleri Üzerine ve Taassup bölümlerinden oluşan eser, bugünümüzü anlamak için de son derece önemli bir kaynaktır.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler