'Dosya: "Müslüman Mahkumlar"'

Cezaevinde İkinci Bir Şans: Kültürlerarası Mahkûm Yardımı

Göçmen kökenli genç mahkûmların topluma yeniden kazandırılmaları ve suçtan uzak bir hayata devam edebilmeleri için “yeniden sosyalizasyon” çalışmaları büyük önem taşıyor. Özellikle söz konusu “göçmen gençler” olunca, yürütülen önlem çalışmalarında kültürlerarası bir perspektifin oluşturulması şart.

Yapılan araştırmalar sonucunda suça meyilli olmakla etnik köken arasındaki ilişkiye dair bir resim ortaya çıkmıştır. Bu resimde sosyal sınıf ve ailenin eğitim durumu gibi faktörlerin belirleyici rol oynadığı görülür. Fakat etnik köken ya da kültürel etkilenim, kendiliğinden ikincil faktörler olarak değerlendirilebilir; sosyal ve eğitimsel şartlar ise birincil derecede öneme sahiptir.

Aşağı Saksonya Eyaleti’nden Kriminolog Christian Pfeiffer, yaptığı araştırmalar sonucunda göçmen kökenli ailelerde bazı ailesel durumların olduğuna dikkat çekiyor. Pfeiffer bir araştırmasında örneğin geleneklerine bağlı Türkiye kökenli ailelerde özellikle gelişmekte olan erkek çocuklarının eğitiminde şiddetin oynadığı rolü ele alıyor ve gözlemini bu tür ailelerde görülen erkeklik algısıyla ilişkilendiriyor: Aile reisinin davranış biçimlerinin çoğunlukla otoriter bir yapıda olduğu ailelerde fiilî tartışmalar şiddet kullanımına kıyasla daha arka plandadır. Bu ailelerden gençlere bir de dil problemlerinin neden olduğu eğitim başarısızlıkları miras kalmıştır. Bunun yanında ayrımcılık tecrübeleri ve aşağılanmalar da hesaba katılmalıdır. Bütün bunlar genç Türklerin şiddet suçlarına yönelmesini kolaylaştıran bir dışlanmaya sebep olabilir.

Göç Geçmişinin Getirdiği Sorunlar

Yabancı uyruklu gençlerin yeniden sosyalleşmelerinde oturum müsaadeleriyle alakalı bazı sorunlar vardır: Örneğin gençler arasında sıkça rastlanılan uyuşturucular ile ilgili suçlarda bağımlılığa karşı terapi almak çok önemlidir. Fakat göçmenlerin bu tarz terapilere katılmaları mevcut oturum statüleri nedeniyle çok nadir ve zor bir şekilde gerçekleşmektedir.

Özellikle Almanya’da ceza infazı alanındaki gelişmelerin genel toplum politikalarındaki gelişmelere ayak uyduramadığı söylenebilir. Son zamanlarda gündemde olan uyum politikası (örneğin yeni vatandaşlık hakkı, göç yasası, zorunlu dil ve uyum kursları, güçlendirilmiş eğitim destekleri ve İslam Konferansı) geniş ölçülü toplumsal bir paradigma değişimine işaret etmektedir: Almanya bir göç ülkesi olmuştur. Fakat siyaset algısındaki bu değişimin sonuçları yeniden sosyalleşme sürecine etki etmemiş gibidir. Suç işlemiş göçmen kökenine sahip insanların çoğunluk ya da ev sahibi- topluma yeniden katılımları için kültürler arası bir konsept bulunmamaktadır.

Genç ve yalnız mülteciler de özellikle zor bir durumda bulunmaktadırlar. Bulundukları ülkelerde geniş ailevi irtibatlarından bazıları bulunsa da mültecilerin aileleri genellikle yanlarında değildir. Gurbet, ailenin yokluğu, iltica işlemlerinin belirsizliği, yeni bir dil edinme zorluğu, kültürel yabancılık, hatta travma ya da işkence geçmişi, toplu bir binada sıkıntı verici bir ev ortamı… Mültecilerin geldikleri ülkelerde geçirdikleri ilk zamanlarda bütün bu faktörlerin etkisi büyüktür. Bu sorunlara bir de büyük bir öğrenme iştiyakına rağmen eğitim olanaklarına karşı zorlaştırılmış giriş imkânları eklenmektedir: Mültecilerin dil ya da meslek öğrenimlerine geçişleri ilk zamanlarda kısıtlanmaktadır. Bu genç insanlar suç işledikleri ya da sınırdışı hapishanelerine gönderildikleri takdirde, mültecilere yönelik yapılan çalışmalarda özellikle bu sayılan muhtelif sorunların dikkate alınması gerekmektedir.

Kültürlerarası Yardım Çalışmaları

Kültürlerarası mahkûm yardımı söz konusu olduğunda göçmen ailelerle işbirliğini zorlaştıran bazı genel sorunları sayabiliriz. Öncelikle bu ailelerin sosyo-ekonomik durumları çoğunluk toplumunun sahip olduğuna kıyasla daha olumsuz bir seviyede bulunmaktadır. Eğer muhatap olunan grup çok eğitimli, özel bir göçmen grup değilse, muhatabın eğitim imkânlarından uzak kalmış olduğu düşünülebilir. Bunun ötesinde bu insanlar sürekli ortaya çıkan ve devam eden “oturum müsaadesi belirsizliği”ne sahiptirler. Bu biyografik durum da onların devlet makamlarına karşı genel bir korku ve güvensizliğe sahip olmalarına sebep olabilmektedir.

Suç işlemiş göçmenler, yardım ve yönlendirme sunan sosyal hizmetlere önce kuşkuyla bakabilmektedirler. Çünkü devlet daireleriyle yaşanan kötü tecrübeleri, onların yaşadıklarını bazı istisnalar olarak algılamalarını engellemektedir. Almanya’da göçmen kökene sahip birçok aile, hapishane ya da tahliye yardımı gibi hizmetler konusunda eksik kurum bilgisine sahiptirler. Çoğunluk toplumundaki diğer ailelere nazaran üçüncü dünya ülkelerinden ailelerde Almanya’da kalma haklarını kaybedecekleri düşüncesi, yapılan çalışmalarda kendisini yaygın olarak göstermektedir.

Kültürlerarası bilgi ve becerilerin kullanımı, özellikle mahkûmlara verilen danışma hizmetlerine göç konularının da dahil edilmesini gerekli kılmaktadır. Böylece, örneğin oturum durumu, geleneksel aile yapısının rolü, sonradan yerleşmeci olan insanların ya da ülkelerinden kaçan insanların özel durumları veya kendilerine eşlik eden birisi olmaksızın başka bir ülkeye kaçan reşit olmayan çocukların durumları daha çok konuşulabilmektedir.

Uygun ve faydalı bir danışmanlık sunabilmek için bu alandaki hukuki duruma dair kültürlerarası bir eğitim almanın yanında ayrıca göç ve uyum konularında çalışmalar yapan insanlarla iletişim içerisinde olmak da önemlidir. Bu iletişimler genelde dernekler içerisinde çok büyük çabalar sarf edilmeden, örneğin göçmen danışma merkezleri ya da yüksek göçmen oranına sahip şehirlerdeki toplumsal çalışmalara katılarak kurulabilir. Bu durumda yardım ettiğimiz mahkûmlara dair kültürel saptamalarımızın bizi yanıltmasına fırsat vermemeli, farklı kökenden insanlar hakkındaki ülkesel ve kültürel bilgimizin basmakalıp düşünce ve klişelere dönüşmemesine dikkat etmeliyiz.

Yine cezai takibat alanında çalışan göçmen kökenliler ya da göçmen geçmişine sahip gönüllülerle irtibat kurulması da önemlidir. Buralarda genellikle kullanılmayan imkânlar vardır; göçmenlere dair temel sorunlara vakıf insanlar kültürlerarası mahkûm/mahkûm yakını çalışmalarında etkin çözümler sunabilirler.

Hapishane Personeline Yönelik Bilgilendirmeler

Bunun yanında cezaevinde olan ya da cezaevinden çıkmış farklı kökenlerden gençlere, gruplara özel imkân ve çözümler sunan kurumlar mühim bir boşluğu doldurmaktadırlar. Özellikle diğer kültürel kökenlerden mahkûmların sahip oldukları genel kanı, görevlilerin etnosentrik düşüncelere sahip olduklarıdır. Bu anlamda etnosentrizm konusu eğitim çalışmaları kapsamında açık ve derin bir şekilde konu edilmelidir. Hapishanelerde istihdam edilecek personelin dil ve kültürel bilgiler edinmeleri, yine farklı gençlik gruplarıyla alakalı kavramlara aşina olmaları büyük bir gerekliliktir.

Gençleri suçtan uzak tutacak önlemler bağlamında önerilebilecek diğer bir konu iletişim ağıdır. Mahkûmların yakınlarına yönelik ve kültürel hassasiyetleri gözeten bir çalışmada, bulunulan şehir çapında bir iletişim ağı oluşturulabilir. Göçmen kökenli mahkûm gençlerin ailelerinin katılımını mümkün olan en yüksek düzeyde tutabilecek şekilde imkânlar sunan bir buluşma ya da özellikle ilgilenilmesi gereken gençlere yönelik yoğun disiplinlerarası destek ve aile çalışmaları gerçekleştirilebilir.

Bu anlamda hedef gruplara özel, zaman ve mekâna bağlı olmadan gerçekleştirilebilecek çalışmalar da anlamlıdır. Genç Türk erkeklerine yönelik sinir/saldırı önleme eğitimleri gibi…

Cezaevlerinde “Şiddet Önleme Eğitimi” projeleri ile kültürlerarası bakış açılarının nasıl daha iyi bir şekilde harmanlanabileceği düşünülmeli ve bu sayılan imkânlar tahliye yardımı esnasında da gündeme getirilmelidir. Göçmen kökenli insanların çokça bulunduğu sosyal alanlarda, örneğin camilerde gerçekleştirilebilecek açık gençlik çalışmaları daha geniş, etkili ve önleyici bir karaktere sahip olabilir.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler