'Dosya: "Müslüman Mahkumlar"'

“Mahkumların Kendilerini Güzel Gösterebildikleri Tek İnsanlar Bizleriz”

Fransa’da 30 senedir din görevlisi olarak çalışan Hassan El – Alaoui Talibi, 15 senedir Müslüman mahkûmlarla ilgileniyor. Fransa Ulusal Hapishane İmamları kurumunun başkanı Talibi ile Fransa’daki Müslüman mahkûmları konuştuk.

Fransa’da dinlerin hukuki statüsü, 9 Ekim 1905 yılında din ve devlet işlerinin ayrılmasını ön gören yasa aracılığıyla belirlenmiştir. Bu ayrım, cumhuriyetin temel prensibi olarak algılanmaktadır. Yasanın 1. maddesine göre, “Cumhuriyet, din ve vicdan özgürlüğünü korur.” 2. maddede ise bu çerçeve daha açık bir şekilde belirtilmektedir: “Cumhuriyet hiçbir dini tanımaz, din adamları istihdam etmez, dinî kuruluşlara maddi yardımda bulunmaz.”

Fransa hapishanelerindeki Müslüman mahkûmlara yönelik manevi rehberlik hizmetleri çok geç bir tarihte, Müslümanlar CFCM (Fransa İslam Konseyi) tarafından temsil edilmeye başladıktan sonra hayata geçirilmiş. Talibi öncesini şöyle tanımlıyor: “Manevi rehberler atanmadan önce seccade ve Kur’an’ların cezaevine kabul edilmesi ya da yasaklanması, ramazan düzenlemeleri gibi meseleler cezaevi müdürlerinin inisiyatifindeydi. Hapishaneler İdare Müdürlüğü, 4 yıllık bir çalışmanın sonunda Müslüman mahkûmların dinî yaşantılarına yönelik düzenlemelerde bulundu. Yapılan bu çalışma sonunda artık mahkûmlar serbestçe namaz kılabiliyor ve ramazan orucunu tutabiliyorlar. Mahkûmların bu haklarını kullanmaları ülke çapında garanti altına alınmış durumda.”

Talibi’nin belirttiğine göre mahkûmlar fakir ya da orta sınıftan genellikle parçalanmış ailelerden geliyor: “Tutukluların çoğu maddi yönden kısıtlı imkânlar içinde büyümüş, bu da eğitim eksikliğine yol açmış. Bizim karşılaştığımız insanlar genelde bu profilden insanlar.”

Talibi’ye göre rehberlik hizmetlerindeki temel motivasyon, mahkûmları düşünmeye yönlendirmek: “Biz temel olarak mahkûmlara manevi konularda bilgiler veririz. Namaz, oruç, sadaka gibi konuların yanında kişinin kendisine ve başkalarına saygılı davranması, sıla-i rahim gibi konuları işleriz. Amacımız mahkûmların düşünmesini teşvik etmektir.”

Manevi rehberler mahkûmlara bayramlarda ailelerinin yemek göndermelerini organize ediyor, ramazanlarda ise tek kişilik yiyecek paketleri hazırlıyorlar. Ramazan bayramlarında pasta, kurban bayramlarında özel porsiyonlarda pişmiş et ve ev yapımı ekmek sunuyorlar. Talibi bütün bu hizmetlerin bağışlarla yapıldığına dikkat çekiyor: “Bunlar toplum ile sürekli irtibatta olmayı gerektiriyor; çünkü devlet bu meseleye karışmıyor. Manevi rehberlik gerek gönüllülerin hizmet sunması, gerekse bağış toplanması açısından tamamı ile Müslümanların desteğine bağlı. Kur’an, tesbih, takke, seccade gibi ihtiyaçlar da yine Müslümanların bağışları ile karşılanıyor.”

Fransa’da kiliseler tarafından desteklenen hapishane papazlarının sayısı oldukça fazla, buna karşın hapishane imamlarının sayısı oldukça az. Talibi, “Göreve başladığımda Fransa’da sadece 45 manevi rehber vardı, bugün ise 165 rehber var.” diyor. Rehberlerin yol masrafları karşılanıyor, fakat yapılan ödemeler sosyal sigorta, emeklilik ya da yaşlılık sigortası gibi hakları kapsamıyor.

Talibi’ye Fransa’daki Müslüman mahkûmların beklentilerini sorduğumuzda ilk ve en önemli beklentinin helal yemek imkânı olduğunu, ardından ise mahkûmların manevi rehberlere ihtiyaç duyduklarını belirtiyor: “Şu an sayımız özellikle cuma namazları için yeterli değil. Örneğin bir rehberin sunduğu sohbet grubuna 120 kişi kaydoluyor, fakat güvenlik normları bu rakamı 30’la sınırlandırıyor. Bu sebeple her seferinde bekleme listesi oluşuyor.”

Yine kimlerin manevi rehberlik yapabileceğini sorduğumuzda şu cevabı veriyor Talibi: “Manevi rehberlik hizmeti sunabilmek için dinî bilginin olması şart. Kendi elinde bir birikim olmayan kişi başkalarına ne verebilir? Bunun yanında toplumun her ferdi ile yaşayabilmek için açık görüşlü olmak, kuvvetli bir psikolojiye sahip olmak ve Fransızca’yı iyi bilmek gerekiyor.”

Talibi, manevi rehberlik hizmetlerinin doldurduğu boşluğu şu şekilde özetliyor: “Sıkıntı içerisinde olan birinin destek ve güvene ihtiyacı vardır. Mahkûmlar bir suç işlemiş ve toplum onları cezalandırmıştır. Bu süreç onların kendilerine olan saygılarını azaltmıştır. Biz rehberler onlarla hangi suçları işlediklerinden habersiz olarak sohbet ediyoruz. Hapishanedeki sağlık ve sosyal görevlilerin aksine onları tanımaya çalışmıyoruz, dosyalarını okumuyoruz. Mahkûmların kendilerini tekrar ‘güzel’ olarak gösterebildikleri tek insanlar bizleriz. Herkes diğerlerinin gözünde güzel olmak ister. Eğer bir gün, kimsenin gözüne güzel görünmüyorsanız, bu sizin için yıkım demektir. Reşit olmayanları örnek verelim: Bu mahkûmlar genellikle hırsızlık suçundan yakalanırlar. Fakat onlarla sohbet ettiğimizde, onlara Allah’ın sahip olunmasını arzu ettiği güzel değerlerden bahsettiğimizde genç bize, ‘Hırsızlık kötü birşey değil mi?!’ diyecektir. Biz de samimi bir şekilde bu fikri onaylar ve ‘Evet, haklısın.’ deriz. Fakat bir gardiyan ya da eğitmenin cevabı, ‘Bunu diyen sen misin?’ olabilir. Şimdi kafalarımızdaki sabit resimleri bir kenara bırakıp şunu hatırlayalım: Suçu işleyenle suçun kendisi bir değildir. Suç sonsuza dek yargılanır; fakat suçu işleyenler içine düştükleri durumdan kurtulabilirler. Manevi rehberler bu imkânı sunmak için vardırlar.”

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler